Kâr ve Nakit

Kâr ve Nakit

Kâr Nakde Dönmedikçe Açık Verirsiniz

 

Nakit, kriz dönemlerinin sihirli kelimesi ve normal dönemlerin “Nakit sorunumuz yok, bankalar yanımızda” ile geçiştirilen meşhur kelimesi. Kâr ve Nakit arasında kurulamayan köprüler nedeniyle,  “Muhasibi kayıtlara göre biz çok kârlı bir şirkettik, niye nakit yüzünden bu kadar zorlanıyoruz ki?”  ya da  “Aaa battık! ” sözlerinin sık duyulduğu dönemlerdeyiz.

Muhasebedeki bilanço kayıtlarınızın devlete verilmek üzere vergi bazlı hazırlandığını ve şirketin ticari hayatına başladığı andan itibaren tüm aktiviteleri içerdiğini hatırlatalım. 10 sene evvel aldığınız ve şu anda kullanmadığınız, büyük ihtimalle kaybolan, kullanılmayan bir hammaddenin dahi halen stoklarınızda durduğunu ve bilançoda dönen varlık olarak gözüktüğünü biliyorsunuz ya da üzerine işlem yapmadığınız 5 senelik bir alacak da halen bilançoda yer almakta, resmi kanaldan şüpheli alacak haline getirmediyseniz. Aslında ara ara temizlik yapmadıysanız işletme sermayenizin belirli bir kısmı değersiz kağıt kıvamında ve de borçlarınızın hepsi güncel. Bilanço bazlı yaptığınız tüm analitik çalışmalar da ciddi bir yanıltmaya sebep olabilir. Bu rakamlar üzerinde hâlâ kararlar alıyorsanız bir daha düşünün derim.

Şöyle bir durum düşünün: Ürünü 80 TL ye ürettiniz, 100 TL’ye sattınız ve o dönem için 20 TL kâr elde ettiniz, gayet güzel. Bu arada 80 TL maliyeti de tedarikçilerinize ödediniz, herkes mutlu gibi. 6 ay vadeli sattığınız ürünün ödemesi size gelmediği sürece aslında kâr sadece bir alacak. Ödeme size gelmediği sürece kârınızı gerçekleşmiş kabul edip, işletme sermayenizi olumlu etkileyecek bir kalem olmamıştır. O bedel ödenmediği sürece nakit pozisyonunuzda hep açık vereceksiniz ve dikkatli analizler yapmıyorsanız hep “O kadar kâr ediyoruz hâlâ niye nakit sıkıntısı çekiyoruz anlamıyoruz” diye yorum yapacaksınız. Aslında o süreçte 80 TL’lik bir maliyeti finanse ediyorsunuz.

Öncelikle işletme sermayesinin yakın aylık bazlı takibi ön şart. Bu takibin tam detayında yapılması ve bunun sizin nakit akışınıza etkilerini düzenli takibiniz de aynı önemde.

“Kârın Nakde Dönmesi” kavramının şirketlerde konuşulduğunu pek duymadık. Kâr ve Nakit Akışı, 2 farklı dünya olarak görülüyor. Aralarındaki köprülerin kurulması kriz zamanlarında özellikle altın değerinde. Bu nedenle risk tanımının ayrılmaz bir parçası olmalı. % 20 kârla sattığınız bir üründe ortaya çıkan gecikme veya ödenmeme durumu % 50 brüt kârla sattığınız üründen daha ağır olacaktır, tahsil edemezsek yazacağınız zarar miktarı büyüyor. Tabii ki değerin büyüklüğü de önemli.

İşletme finansal dinamiklerini sürekli kontrol altında tutmak ve değişen rekabet, kanun ve kurallar çerçevesinde gözden geçirmekte yarar var. Klasik oran analizleri yanında değişen dinamikler çerçevesinde bakılması anlamsız hale gelenleri eleyip, yeni anlayış çerçevesinde oluşanları eklemelisiniz. Her endüstrinin, her şirketin, kendine özgü dinamiklerine göre hazırlanmış klasiklerin dışında kendi bakış açısını içeren analizleri olmalı. Şirketleri birbirinden ayıran zaten bu bakış açıları değil mi? “Aynı malı üretip, aynı kanalı dağıtımda kullanan şirketlerden biri kârlı devam ederken diğeri batış eşiğine getiren nedir?” sorusunun cevabı, yönetimin bakış açısı ve tarzı değil mi? Neyi gördüğümüzden daha çok, neleri göremediğimizden bu tip tehlikeli durumlara giriyoruz. Düzenli hesap kitap şart diyoruz.

Muhasebenin temel prensiplerinden biri süreklilik olmakla birlikte, formülasyonlarınızda onlarca yıldır kullandığınız pay ve paydaları en az senede bir gözden geçirmenizde fayda var diye düşünüyorum. Bu, aslında safha maliyeti aşamalarında kullanılan masraf dağıtım anahtarlarınızın her sene incelenmesi gerekliliği gibi.

Eskilerin dediği gibi “para cebimde olduğu zaman işlem tamamlanır” ya da yeni dönemde satışçılarımızın çok iyi bildiği ve primlerinin baz olduğu “tahsilat gerçekleşene kadar satış tamamlanmış sayılmaz” ilkesindeki bir durum. Müşteriden alacak tamamlanmadığı sürece kârınız nakde dönmüş sayılmaz, tahsilat anına kadar sadece ve sadece işletme sermayenizle üretim maliyetini finanse etmiş sayılırsınız. En önemli ilkenin, tahsilat ve kâr/zarar tabloları arasında kurulması gereken köprülerin anlaşılır olması gerekir. Finansal raporlama yapısını sağlıklı kurmadığınız sürece bu köprüleri kuramazsınız. Eskileri düzeltmekten ziyade yenilerini kurmanız daha pratik ve hızlı olabilir.

Hem kârınızı hem de tahsilatlarınızı ilişkilendirmeyi unutmayın. İşlem sayılarınız az ise Excel kullanarak, yüksek sayıda işleminiz var ise kendinize özgü bir program yazdırarak yapmanızda yarar var.

Kâr ve Nakit, birlikte, tüzel yaşayan mikroorganizma diyebileceğimiz şirketlerin can damarıdır. İkisi olmadığı sürece yaşam damarınız kesilmiş demektir.

 

Yazar: Metin Pişkinoğlu
Kaynak: hbr turkiye

seperator

Kâr ve Nakit Aynı Şey Değil

 

BİR
Mali yıl başında yaptığınız maliyet ve kazanç hesaplarına göre vergi de çıktıktan sonra takdir edilmesi gereken bir kârlılık oranına ulaşacaksınız. Satış konusundaki kötümser senaryonuz bile bu kârlılığı doğruluyor. Ama bu durum yılın herhangi bir anında borç ödeme darboğazına yakalanmayacağınızı güvence altına almaz. Çünkü işletmenin kârlılığı ve nakit akışı farklı olgulardır. Gerekli iş kültürüne sahip olmadığınız durumda kâr ettiğinizi düşünürken nakit ödeme güçlüğüne düşmeniz asla şaşırtıcı olmayacaktır.

Küçük veya orta ölçekli bir işletmede nakit akışı başarının en kritik unsurlarından birisidir. İşletme nakde sahip değilse kârlılığın da anlamı olmaz. İşletme yaşamında kârlılık ancak nakit ile anlam kazanır. Kâğıt üzerinde kârlı görünen bir işletme veya iş beklenmedik biçimde borç ödeme sıkıntısı veya iflas problemi ile karşılaşabilir. Bunun nedeni işletmeye giren nakit miktarı ile işletmeden çıkan nakdin birbiri ile kıyaslanabilir (eldeki nakdin zamanı gelmiş borcu karşılayabilir) olmamasıdır. Nakit yönetimi konusunda iyi deneyime sahip olmayan işletmeler çoğunlukla ihtiyaç duydukları yatırımları yapmakta zorlanırlar. Böyle bir durumda daha fazla borçlanmaları ve bu nedenle ek risk de yüklenerek faiz ödemeleri gerekir. Yıllık gelir – gider tablosuna bakıldığında kârlı görünen bir işletmenin yıl içinde fazladan borçlanmak zorunda kalması ‘garip’, ama ‘can acıtan’ bir durumdur.

Nakit, işletmenin damarlarında akan kan gibidir. Nakdi bir arabanın işlemesini sağlayan yakıta da benzetebiliriz. Her iki örnekten de anlaşılacağı gibi; nakit akışının önemini doğru kavramayan bir iş sahibinin (dolayısıyla işletmenin) başarılı olma ihtimali son derece düşüktür. Günümüz işletmelerinin başarı durumunu incelediğimizde nakit akışının giderek daha fazla önem ve ağırlık kazandığını izliyoruz. İşletmeler arasında yapılan bilimsel odaklı alan çalışmaları nakit akışı problemlerinin başarısızlık nedenleri arasında ilk sıralarda yer aldığını doğruluyor. Nakit akışı sıkıntılarının yıkıcı yönünün özellikle kriz dönemlerinde öne çıktığı izleniyor. 2000’lerin ilk on yılında yaşanan küresel finans krizi sırasında yapılan araştırmalarda bu gerçeğin tespit edildiğini görüyoruz.

İşletme kuruluşu sırasında sabit sermaye ve işletme sermayesi olmak üzere iki tür kaynağa ihtiyaç duyulur. Sabit sermaye işletmenin arazi, bina, makine, ofis donanımı, diğer tesisatlar gibi harcamalar için gereklidir. İşletme sermayesi ise hammadde, çalışan ücretleri, enerji, kira vb. gibi harcamalar için kullanılır. Kuruluş aşamasında işletme sermayesinin uygun biçimde tespit edilmemesi ve sağlanmaması durumunda nakit akışı problemleri işletmenin ilk döneminde oluşmaya başlar. İşletme sermayesi eksikliği konusu zafiyetleri olan pek çok firmada yaşanan çok önemli bir sorundur. Yapılan KOBİ araştırmaları işletme sermayesi yetersizliğinin iş deneyimi eksikliğine, kötü yer seçimine, zayıf stok yönetimine, aşırı ve gereksiz sabit yatırıma eşlik ettiğini göstermektedir.

Nakit Akışı
Sözcükler ve kavramlar konusunda bilgimizi tazelemek için tanıma göre dönerek hatırlamak iyi bir alışkanlıktır. Dolayısıyla kısaca nakit akışının ne olduğuna bir göz atmak yararlı olacaktır. Nakit akışı, işletmeye giren ve çıkan nakit (fon) hareketleridir. Sağlıklı nakit akışı yönetimi için nakit hareketlerinin haftalık, aylık, üç aylık (mümkünse altı aylık ve yıllık) bazda izlenmesi gerekir. Geleceğe yönelik olarak yapılan bu türden bir izleme işletmenin nakit bollaşması ve darlığı dönemlerine işaret eder, ihtiyaç halinde önlem alınmasına imkân sağlar.

Yukarıda belirtildiği gibi nakit akışı işletmeye giren ve çıkan nakit hareketlerinden oluşur. Satışlar, alacak tahsilatları gibi nakit girişinin ödemeler, aylık masraflar, çalışan ücretleri gibi nakit çıkışından büyük olması halinde buna ‘pozitif nakit akışı’ adı verilir. Eğer işletmeden çıkan nakit miktarı giren miktardan büyük ise bu durumda ‘negatif nakit akışı’ ile karşılaşılır. Negatif durum işletme için önlem almayı gerektiren bir olumsuzluğa işaret eder; örneğin masrafların azaltılması, satışların çoğaltılması, alacak tahsilatında verimliliğin artırılması gerekir. Pozitif nakit akışı kendiliğinden oluşmaz. Bu ancak geleceğe yönelik olarak nakit hareketlerini incelemek ve yönetmekle sağlanabilir.

İKİ
Kâr, nakit akışı ile eş anlamlı değildir. Sadece gelir – gider veya kâr – zarar durumunuza bakarak nakit akışı konusunda karar vermezsiniz. Alacaklar hesabı, stok durumu, ticari borçlar, sermaye harcamaları, borç yönetimi gibi pek çok faktör nakit akışı üzerinde etkili olur. Akıllı nakit akışı yönetimi, –kâr ve zarar durumu da dikkate alınmak koşuluyla– nakit durumuna etki eden çok sayıda unsura odaklanmayı gerektirir. Sadece kâr – zarar durumunu izliyor olmak nakit konusunda olup bitenin farkında olduğunuz anlamına gelmez. Kâr, kazançtan tüm masrafların çıkarılması ile elde edilir. Müşterileri kestiğiniz faturalar karşılığı tahsil ettiğiniz alacaklar işletmenin kazancını oluşturur. Alacağın tahsilatı işletmeye nakit girişi sağlamak anlamına gelir. Dolayısıyla satış yapmanın ayrılmaz önemdeki bileşeni alacağın zamanında tahsil edilmesidir.

Kârın oluşması için işletmenin –gelen nakdin giden nakitten fazla olduğu– pozitif nakit akışına sahip olması gerekir. Çalışanların ücretlerini ödemek ve mal veya hizmet üretimi yapabilmek amacıyla gerekli tedariki gerçekleştirmek için yeterli miktarda nakde ihtiyaç duyulur. Kârın oluşması için üretilen mal ve hizmetler satılabilmelidir. Eğer söz konusu mal veya hizmetleri üretecek paraya sahip değilseniz, sonuçta kârlılık da meydana gelmeyecektir. Eğer işletmenin kâr etmesini ve buna bağlı olarak büyümesini öngörüyorsanız, bu amaçla işletmenin pozitif nakit sahip olmasını sağlamanız gerekir. (Burada büyüme kavramı ile yeni şubeler açmaktan makine parkı ve insan kaynağı olarak genişlemeye, yeni ürün ve hizmetle geliştirmekten satışları artırmaya kadar daha yüksek kazanç ve kâr sağlayacak, çok çeşitli seçenekler ifade edilmektedir.)

Nakit Akışını İyileştirmek
Nakit akışını iyileştirmenin ilk adımı bu konudaki yanlış yargı ve yaklaşımlardan kurtulmaktır. Bunun yolu ise öncelikle nakit akışı hakkında doğru bilgilenmedir. Bazı iş sahipleri nakit akışı problemlerinin çözümü olarak büyümeyi görürler. Bu anlayışla önlerine işi büyütme hedefini koyarak nakit akışı darboğazını aşmaya çalışırlar. Hâlbuki böyle bir yaklaşım, aynı zamanda nakit akışı problemlerini de büyütmenin en ‘bilinen’ yollardan birisidir. Büyüme planlaması, kaçınılmaz biçimde işletmeden nakit çıkışının artışına neden olur; bu da hiç şaşırtıcı olmaz. Öyleyse nakit akışını gerçek anlamda iyileştirmek için neler yapabiliriz?

Sağlıklı pozitif nakit akışı sağlama için ilk öneri kaçınılmaz biçimde alacak tahsilatı konusunda olmalıdır. Günümüzde faturanın karşılığı olan nakdi tahsil edebilmek için çok sayıda enstrüman var. Ödeme araçları konusunda çeşitliliğe sahip olmak müşteriden tahsilatı kolaylaştırarak nakit akışına pozitif etki yapar. Bu nedenle iş sahibi kendi iş modeline uygun ödeme araçlarını –keza tekniklerini– araştırmak, edinmek ve kullanmayı öğrenmek durumundadır.

Bir işletmede değişik nedenlerle zamanında tahsil edilmemiş, gecikmiş alacaklar bulunabilir. Süre uzadıkça bu alacaklar ‘eskir’ ve ödenme olasılığı düşmeye başlar. Paranın değer kaybı bir yana tahsil edilmemiş alacak aynı zamanda paranın fırsat kaybı anlamına gelir. Bu nedenle iş sahibinin (veya görevlendirdiği yöneticinin) yapması gereken işlerden birisi alacakları düzenli olarak izlemektir. Bu izleme sayesinde pek çok durumda müşteriye küçük bir hatırlatma ile kolayca ödeme sağlanabilir. Hiç kuşkusuz; bunun sağlanamadığı durumlar da mevcuttur. Böyle bir alacak söz konusu olduğunda bu miktarın tahsilatı için borçluyu ödeme yönünde motive edecek bir yaklaşım geliştirmek gerekir. Alacak tahsilatı bir işletme için en önemli görevlerden birisi olmakla birlikte işletmede satıştan sorumlu kişilerin tahsilat konusunda yetkinleşmiş ve beceri geliştirmiş olmaları da istenir. Tahsilat başarısı, doğrudan nakit akışına olumlu yönde yansır.

ÜÇ
Her iş sahibi ürün ve hizmetlerini uygun kârla, ama özellikle peşin usulde satmak ister. Böyle sürdürülebilir bir imkân olsa nakit akışı gibi sorun alanını konuşmazdık. Başta küçük işletmelerde olmak üzere kuruluş ve büyüme aşamasında kredili (taksitli) satış kaçınılmaz bir ihtiyaç halini alır. Kredi kartı ile yapılan satışlarda kredi kuruluşu (banka) ile yapılan anlaşma sayesinde belli bir komisyon karşılığı satış bedelinin güvenli biçimde nakden tahsili mümkün olur. Ama bunlar dışında çek, senet veya açık hesap karşılığı olarak yapılan satışlar da söz konusudur. Nakit akışı problemlerine yol açan satış türleri genelde bunlardır. Dolayısıyla bu şekilde satış yapılan müşteriler işletmenin nakit akışı riskini yükseltici etki yapar. Söz konusu müşteriler borçlarını zamanında ödeyebilirler mi? Eğer satış yapılan müşteri bir işletme ise büyüyor mu yoksa finansal zorluklar mı yaşıyor? Nakit akışı problemleri var mı?

Basit bir örnekle devam edelim. Diyelim ki; işletmede 90 TL’ye mal ettiğiniz bir ürünü 105 TL’ye satıyorsunuz. Bu satışta brüt kârınız 15 TL’dir. Eğer faturada yazılı tutar olan 105 TL’yi tahsil edemezseniz, sadece brüt kârınız olan 15 TL’yi kaybetmekle kalmayacak, aynı zamanda bu kaybı gidermek (ürün maliyetini karşılamak) için 90 / 15 = 6 yeni satış daha yapmak zorunda kalacaksınız. Tahsil edilemeyen alacaklar nakit akışının gidişatını olumsuz etkileyen yeni bataklar oluşturmak anlamına gelir.

Çek ve senet enstrümanlarıyla veya açık hesap olarak yapılan satışlarda müşteri ile yazılı bir kredi sözleşmesi yapmak önerilir. Kredili (taksitli) satışın daha güvenceli yolu kredi kartı aracılığı ile satış yapmaktır. Bankaların firmalara kurumsal kredi kartı sağladıkları düşünüldüğünde B2B (işletmeden işletmeye) satışta bu enstrümanı tercih etmek uygun olur. Bu arada diğer elektronik ödeme sistemlerini de hatırlatmak gerekir. PayPal, eCash, WebMoney, Payoneer, cashU, Hub Culture’s Ven ve Bitcoin gibi sistemler –farklı yapıları ve fonksiyonları olsa da– son kullanıcıya elektronik para kullanma olanağı sağlamaktadır. Afrika, Hindistan, Afganistan ve Doğu Avrupa’da kullanılan M-Pesa isimli bir başka sistem daha mevcuttur. Bu sayılanlar veya benzerleri işin ve işletmenin yapısına uygun olarak güvenli ödeme (tahsilat) teknik ve araçları olarak kullanılabilir. Özetle; brüt kârın küçük bir yüzdesini bir banka veya ödeme sistemi ile paylaşarak güvenli bir tahsilat ve nakit akışı politikası geliştirilebilir. Unutmamamız gereken önemli nokta, nakit akışının iş modelinin en önemli unsurlarından birisi olduğu ve kurumsal başarıyı önemli ölçüde etkilediğidir.

Nakit akışı konusunda başarılı olmanın en basit yolu “Aldığın gibi sat!” yaklaşımıdır. Eğer kazanç kaçakları oluşmazsa bu yaklaşım güvenli nakit akışını da sağlar. Ama daha fazla kazanç elde etmenin, kâr hacmini yükseltmenin ve nakit akışını daha güvenilir hale getirmenin en belli yolarından birisi satış tutarını artırmaktır. Bu amaçla yeni müşteriler bulmak yanında mevcut müşteri portföyüne yeni ürün ve hizmetler satmak gerekir. Hiç kuşkusuz; bu konu söylendiği kadar kolay bir iş değildir. Özellikle planlı ve bütçeli pazarlama çalışması gerektirdiğinden yeni müşteri bulmanın kısa sürede ve kolayca aşılacak bir engel olduğunu söyleyemeyiz. Satışı artırma konusundaki niyetin gerçek satışa dönüşmesi için zaman ve parasal kaynak harcamak gerekir. Diğer yandan mevcut müşteri portföyü üzerinde satış hacmini artırmak daha kolay ve az maliyetli olabilir. Bu amaçla mevcut müşteri portföyünü ve gerçekleşmiş satış yapısını analiz ederek başlamak önerilir. Burada sormamız gereken sorular “Müşteriler ne satın alıyorlar?”, “Neden bunları alıyorlar?” ve “Almadıklarını neden tercih etmiyorlar?” şeklindedir. Bu sorulara verilen cevaplara göre yeni satış fırsatları geliştirilebilir. Örneğin işletmenin pazarladıklarının tamamlayıcı ve gelir getirici başka ürün ve hizmetlerle desteklemek mümkündür. İşletmenin sunduğu ürün ve hizmetlerin bir kısmını başka firmalardan sağlayan müşterilerin işletmeye yönlendirilmesi söz konusu olabilir. Buna müşterinin faturasını ürün ve hizmet olarak çeşitlendirmek diyebiliriz.

Satışı artırmak nakit akışını güvence altına almak amacıyla önerilen bir yoldur. Burada dikkat edilecek nokta, artan satışla birlikte nakit akışını olumsuz etkileyecek yeni veya yükselen masrafların oluşmasıdır.

DÖRT
Nakit akışını da iyileştirecek olan gecikmiş alacakların tahsili konusuna –her biri kendisine özgü– proje olarak bakmak uygun bir yaklaşım olur. Örneğin bunların tahsilatında indirim gibi kolaylıklar sunmak nakdin fırsat maliyeti gibi düşünülebilir. Benzer bir yaklaşım müşterilerin geleceğe tarihlendirilmiş borçlarını erken ödemeleri durumunda onları teşvik edecek indirim sağlamaktır. Bu tür indirimler kâr oranını düşürmekle birlikte nakit akışı yönetimini kolaylaştırır. Bu indirim yaklaşımı işletmenin borçlu olduğu firmalar tarafında da işletilebilir; indirimli ödeme yoluyla işletmenin kâr oranı olumlu gelişme gösterir. Borçlu olunan firmalara erken ödeme yaparak indirim alma girişiminde dönemsel nakit ihtiyacının doğru planlanması gerekir. Aksi halde borç ödeme sorunları ile karşılaşma riski doğar.

Kimi zaman nakit akışı darboğazı kısa dönemliktir. Gelecekteki rahatlama dönemine bakılarak işletmenin kısa dönemdeki sıkıntıyı aşmak için bir finans kuruluşundan borç (kredi) alması öngörülebilir. Bankalar rotatif kredi, rehin karşılığı kredi veya öz sermaye kredisi vb. türünde borçlanma imkânları sağlar. Banka ile işlem yapma farkındalığı ve kültürüne sahip olan işletmeler açısından finansal borçlanma süreci sağlıklı biçimde yürür. Ancak kriz dönemlerinde bankaların kredi imkânlarını kıstıkları, hatta verilmiş kredileri geri çağırdıkları (işletmeleri acilen geri ödemeye zorladıkları) yaşanmış deneyimlerdir. Bu nedenle hazırlıklı olmak açısından hem ekonomik konjonktürün hem de işletmenin finansal borçlanma durumunun yakından izlenmesi iş sahibi ve yöneticilerce yakından izlenmesi gerekir. Finansal borçlanma konusunda dikkat edilecek nokta, kısa dönemli ihtiyaçlar ile uzun dönemli yatırım ihtiyaçları birbirinden ayırmak ve her konunun kendisine uygun borçlanma modelini seçmektir. Örneğin kısa vadeye uygun olan borç enstrümanı ile sabit sermaye yatırımı yapmak ciddi bir hata olur.

Belki de pozitif nakit akışı adına ilk sırada söylememiz gereken konu, faturanın uygun olan en kısa sürede hazırlanması ve müşteriye iletilmesidir. Bu konudaki öneri, işin tamamlanması ile birlikte en kısa sürede faturalanmasıdır. Faturalama (satış) sürecinde ödemenin nasıl ve ne zaman yapılacağı konusunu netleştirmek gerekir. Ayrıca faturanın (özellikle kendisi de bir firma olan) müşteriye iletilmesinden sonra karşı tarafta faturanın işleme konmasının ve ödenmesinin de zaman alacağı düşünülürse hızlı davranmanın gereği kendiliğinden ortaya çıkar. Eğer fatura posta yoluyla gönderilecekse ödeme işleminin hızlandırılması için bir kopyasının eposta ekinde gönderilmesi düşünülebilir. Zamanında ödenen faturalar işletmenin nakit akışını ve işletme sermayesi yapısını olumlu etkiler. Fatura ödemesi ile işletmeye geri dönen para, tekrar kazanç oluşturmak üzere yeni fırsatlar yarama potansiyeline sahiptir.

Özellikle küçük işletmelerde nakit akışı bir ajandaya not alma basitliğinde yapılır. İş sahibinin veya ilgili yöneticinin nakit akışı dışında başka iş ve görevlerinin de olmasından meydana gelen yoğunluk nedeniyle gelecekteki darboğazların gözden kaçırılması sıklıkla görülen bir durumdur. Bunu önlemek için işletme içinde bir çalışan nakit akışını izlemek ve raporlamakla görevlendirilebilir. Böylece yaklaşan nakit darboğazları konusunda önceden tedbir alma imkânı doğar. Bu tür bir izleme için daha etkili bir yol bilişim teknolojisinden yararlanmaktır. Nakit akışını izlemeye ve denetlemeye uygun bir yazılım kullanılabilir. Küçük işletmeler için MS Excel türünde bir hesap tablosu yazılımı da bu amaçla yararlı olur. Hesap tablosu yazılımında nakit akışının durumunu yansıtacak biçimde bir şablon uygulama hazırlamak zor değildir. Hesap tablosu programlarını finansal amaçla kullanmayı öğreten kitaplarda yararlanmaya uygun örnekler bulmak mümkündür. Bu tür kitaplar bilişim ve yazılım kitapları satan mağazalarda kolaylıkla bulunabilir.

BEŞ
Yeni bir işletme kurmanın ya da mevcut işletmede yeni bir işe girişmenin öncelikli adımlarından birisi ihtiyaç duyulacak işletme sermayesini doğru belirlemektir. Hammadde veya bitmiş ürün olarak ne kadar stokunuz olmalıdır? Siparişten faturalamaya kadar olan sürede işe ne kadar para bağlamanız gerekir? Müşterilerden birikmiş alacak tutarınız nedir? Bunlara benzer soruların cevapları işletme sermayesinin doğru belirlenmesi ve sağlıklı nakit akışının sağlanması konusunda yardımcı olacaktır. Özellikle üretim işletmelerinde kaynak ödemelerinin yapılması ile müşterilerden nakdin geri toplanması yaklaşık 180 günü bulur. Bu da işletme sermayesi büyüklüğü hakkında bazı ipuçları sağlar. Ayrıca nakit akışında beklenmedik şekilde karşınıza çıkacak darboğazlara ve sıkıntılara karşı bir ‘acil durum nakit stokunun’ bulunması yararlıdır. Dolayısıyla işletme sahibinin ya da ilgili yöneticinin görevi sadece nakit akışını izlemek değil, aynı zamanda bu akışı yönetmektir. Bunun da haftalık, aylık, üç aylık, altı aylık ve yıllık gibi dilimlerde ‘hedeflerle yönetim’ olması beklenir.

Her ne kadar “kâr ile nakdin aynı şey olmadığını” söylesek de; nakit akışını konuşmanın anlamlı olması için işletmenin kâr edebilmesi gerekir. Kârsız veya ihtiyaçları tatmin edemeyecek kadar düşük kârlı bir işletmede ne yapsanız nakit akışını düzenlemek mümkün olmaz. Eğer yeni bir girişimden söz ediyorsak karşımızdaki soru işletmenin ne zaman kâra geçeceğidir. Yeni girişimlerin bir kısmının piyasa ve pazarlama şartları nedeniyle daha başlangıçta kârlı olmasını beklemeyiz. Ama işletmenin kâra geçiş noktası da tümüyle belirsiz olamaz; işletmenin planlanmış dönüm noktasına ulaşması ile birlikte kâra geçmesini bekleriz. Kârsız dönemde nakit akışı işletmenin nakit stoku kullanılarak yönetilir; kâra geçtikten sonra gerçek anlamda nakit akışı yönetimi başlar. Yeni iş kurarken veya mevcut işletmede yeni bir girişim söz konusu olduğunda dikkat edilmesi gereken nokta, zarardan kâra geçiş noktasına varılıncaya kadar ihtiyaç duyulacak nakdin doğru belirlenmesidir.

Nakit akışı yönetimi konusundaki önerilerden birisi işletmenin ödemelerini olabildiğince uzun vadeye yayması yönündedir. Hatta bunu “Alacağını kısa vadede tahsil et; borcunu uzun vadede öde!” şeklinde formüle edebiliriz. Böyle bir yaklaşım kâr edebilen işletmede nakit birikimine yol açar. Eğer böyle bir nakit akışı politikası uygulanıyorsa elde biriken nakdin finansal yönden değerlendirilmesi gerekir. Ödemelerin zamanlamasına bağlı olarak değerlendirme enstrümanının kolayca nakde dönüşebilir nitelikte olması beklenir. Böyle kolay tahsilat – ödeme ve değerlendirme şartlarının mevcut olmaması durumda nakit akışı politikası “Nasıl (hangi şartlarda) alıyorsan öyle sat!” ya da “Nasıl ödüyorsan öyle sat!” şeklinde formüle edilebilir. Bir başka deyişle ortalama alacak vadesi ile ortalama ödeme vadesinin birbirine yaklaşık eşit olması beklenir.

Bitirirken
Nakit akışının denetim altında olup olmadığını kavramak için kendimize birkaç basit soru sorabiliriz: “Şu anda işletmenin nakit akışı ne durumdadır?”, “Önümüzdeki altı ay içinde nakit akışının nasıl olmasını bekliyorum?” Eğer bu sorulara cevap vermekte zorlanıyorsak riskli bir durum var demektir. Kısaca bu durum, nakit akışını yönetip denetleyemediğimiz anlamına gelir.

Sorulara olumsuz cevaplar verdiğimizde veya cevapsız bıraktığımızda ilk adım nakit akışının aylık bazda izlemeye başlamak olabilir. Nakit akışını görsel olarak tablolamak ve grafik olarak düzenlemek kavrama kolaylığı sağlar. Bu bilgilenme sayesinde nakit yönetimi konusunda bazı politikalar geliştirmeye başlamak mümkün olur. Daha sonra daha sıkı bir izleme ve yönetim yaklaşımı geliştirilebilir.

 

Yazar: Gürcan Banger
Kaynak: duygu güncesi